Hapishanelerde mahpusların ayda dört kez görüş hakkı bulunmaktadır. Bu görüşlerin üçü kapalı görüş olarak uygulanmakta, yani mahpus ile yakını arasında bir cam bulunmakta ve birbirlerine fiziksel bir temasta bulunmaları mümkün değildir. Cam aynı zamanda ses geçirmemekte, mahpus ile onu ziyaret etmeye gelen yakını bir telefon ile konuşmaktadır. Açık görüş uygulamasında ise mahpus ile mahpusu ziyaret etmeye gelen yakını arasında herhangi bir engel bulunmamakta, fiziksel bir temas kurabilmektedirler.

Bu uygulama tutuklu ya da hükümlü bulunan çocuklar ya da yakınını hapishanede ziyaret etmeye giden çocuklar içinde geçerlidir.

CİSST/TCPS olarak, kapalı görüş uygulamasının cezalandırıcı bir uygulama olduğunu, mahpuslarda ve yakınlarında onarılması güç olan izler bıraktığını gözlemlemekteyiz. Tüm görüşlerin hak olması gerektiğini ve dolayısıyla bu uygulamaya acilen son verilmesi gerektiğini savunmaktayız. .

Hapiste Çocuk Ekibi

 

19 Haziran 2016 tarihli Aktif Haber ajansının haberini sizlerle paylaşıyoruz.

“Açık Görüş, Babama Sarılmak Demek”

Çocuk gözleri parlayarak ekliyor sonra, “Ama açık görüşte görüyorsun, sarılabiliyorsun. Babama sarılınca mutlu oluyorum. O da bana sarılınca benim gibi çok mutlu oluyor..’

8 yaşındaki Hikmet, nefret operasyonlarının büyük acılar yaşattığı yüzlerce çocuktan sadece biri. Babasının iki yıl önce gözaltına alınmasından sonra hamile annesini kaybetti. Bir yıldır da hapishanedeki babasına hasret. O’nun tek isteği Babalar Günü’nde babasına sımsıkı sarılmak.

kapalı görüş

Resim defterinden bembeyaz bir sayfa… Sayfanın ortasında kocaman harflerle adeta dik durmaya çalışan bir ‘Canım Ailem’ yazısı. Çocuk işi çizimde 6 kişi sıraya dizilmiş. 6 kişiden ikisi çocuk. Çocuklardan biri küçücük. Belli ki daha dünyada bile değil. Sonra anne ve teyzeler.. Hepsinin ellerinde çiçekler. Ve resmin en sağında bir baba.

Bu sadece bir resim değil aslında. 2 yıl önce “22 Temmuz sahur operasyonu”olarak tarihe geçen bir zulmün küçük bir yürekte bıraktığı kocaman yara. O küçük yüreğin kendinden çalınan sevdiklerine, yitirdiklerine duyduğu yakıcı özlemin, tarifsiz hasretin özeti adeta… Bu resim, Babalar Günü öncesi ziyaret ettiğimizde sohbeti başlatmak amacıyla “Hikmet, resimle aran nasıl?’ sorumuza verdiği bir cevap.

“Kapalı görüş farklı, açık görüş farklı”

Hikmet, iki yıl önce “paralel yapı” safsatasıyla yapılan ilk operasyonda babasının hapisle tanışmasına, kardeşine hamile annesinin o sarsıntıyla beklenmedik ölümüne, evlerinin taşınmasına, Silivri’ye, hapishaneye, parmaklıklara ve parmaklıkların yol açtığı ayrılığa, ayrılığın dayanılmaz hasret acısına ve daha pek çok güçlüğe göğüs germek zorunda kalan bir çocuk. Henüz 8 yaşında… Hikmet, yetişkinlerin bile taşıyamayacağı ağır imtihanlarla 6 yaşında tanışmış, yalnızlığın ve hüznün bir vakur çocuğu..

Hikmet de bugün, yani her çocuğun babasına sımsıkı sarılacağı Babalar Günü, tıpkı bütün çocukların yapacağı gibi babasına sımsıkı sarılmak istiyor. Ama onu bekleyen buluşma bir gardiyanın tarassutu altında, ses ve his geçirmez donuk bir camın ardında sevgili babasını görmekten, ona dokunamadan, sarılamadan telefon ahizesindeki selamlaşmaktan ibaret kalacak.

Hayatın acı gerçekleri ve zulmün mecburiyetleriyle bezenmiş bir erken öğrenmişlikle “kapalı görüş farklı, açık görüş farklı” diyor Hikmet.. Açık görüşü daha çok sevdiğini belli ederek, o hasret tüten kelimeler dökülüyor dudaklarından: “Çünkü açık görüşte babama sarılabiliyorum..”

Kardeş beklerken annesini yitirdi

Hikmet’in Babalar Günü’nde her çocuk gibi sarılmak istediği babası, İstihbarat Şube Eski Müdür Yardımcısı Ahmet Öztürk… 22 Temmuz 2014’teki “sahur operasyonu”nda gözaltına alınan polislerden biri. Hikmet’in annesi Ayşegül Hanım, müstakbel kardeşine 4 aylık hamileydi o sıralarda. Yine de haksız yere gözaltına alınan eşini yalnız bırakmamıştı annesi. Günlerce emniyet ve adliye binaları önünde adaletin tecelli etmesini beklemişti umutla. O uzun bekleyişlerin, belirsizliklerin ve adaletsizliklerin verdiği stres ve sıkıntılarla önce karnındaki bebeğini kaybetti Ayşegül Hanım. Çok sürmedi bebeği gibi kendisi de gözlerini yumdu hayata. Bir kardeş beklerken annesini yitiren Hikmet’in 10 ay sonra babasını da elinden aldılar. Aldılar ve bu dünyadaki tek sığınağını Silivri Cezaevi’ne koydular.

Bugün 8 yaşında olan Hikmet, şimdi dedesiyle yaşıyor. Babasını ise ancak haftada bir kapalı görüşte, ayda bir de açık görüşte görebiliyor. Küçük Hikmet’in “büyük aile” hayali ise artık sadece resimlerde hayat bulabiliyor. Annesi, babası, doğamadan Cennet’e uçan 4,5 aylık kardeşi, dedesi, anneannesi ve diğerleri..

Babam da bana sarılınca mutlu oluyor

Küçük yaşında büyük acılar yaşayan Hikmet, her şeyin farkında. Bu farkındalığı konuşur konuşmaz kelimelerinde, zaman zaman içini döktüğü kağıtlardaki çizimlerinde hemen fark ediliyor. Kısa hayat tecrübesiyle biriktirdiği çokça görmüş geçirmişliğin acı tortusuyla dudaklarından dökülen kelimelerin her birinde adı gibi bir hikmet ve ağırlık hissediliyor. Çocuk dünyasında esen fırtınalarla ise resimleri aracılığıyla tanışıyoruz. Küçük mutluluklarının yanı sıra hüzün ve yürek burkan burukluğunu çizgilerle, renklerle gösteriyor.

Hikmet’in günlük rutinleri arasında yaşıtları gibi sadece okul, resim vesaire yok. Çünkü, o çoğu akranının hiç bilemeyeceği, yaşamalarını da istemeyeceği ağır yükleri omuzlamış. Kahramanı olan polis babasını cezaevinde ziyaret olmuş Hikmet’in çocukluk yaşamının haftalık rutini. Babasıyla oyun parkında, okul bahçesinde, şen şakrak bir restoranda veya el ele bir sahil gezmesinde değil, yaşadığı evden 25 kilometre uzakta buluşuyor Hikmet her hafta.

Kapalı görüş nedir? Açık görüş ne zaman yapılır? Hepsini biliyor ve anlatıyor bir çırpıda. “Kapalı görüşte cam duvar oluyor. Telefonla öyle görüşüyorsunuz. Önünüzde duvar oluyor. Görüşüyorsun telefonla” diyor. Çocuk gözleri parlayarak ekliyor sonra, “Ama açık görüşte görüyorsun, sarılabiliyorsun. Babama sarılınca mutlu oluyorum. O da bana sarılınca benim gibi çok mutlu oluyor..’

Ailenin büyüklerinden Arife Eser, yaşadığı güçlüklerden sonra Hikmet’in en yakın arkadaşı ve dert ortağı olmuş. Arife Hanım, annesinin ölümünden sonra Hikmet’in çok ciddi bir değişim yaşadığını söylüyor. “O bir çocuk. Haliyle oyun oynamak istiyor. Oynuyor da. Ama hep bir hüzün ve kırgınlıkla. Bunu siz de hissedebiliyorsunuz zaten. İç dünyasına, uzaklara dalıp gidiyor çoğu zaman. Bazen eline bir oyuncak alıp saatlerce oynadığı oluyor.”

Arife Hanım, her şeyiyle bildiği Hikmet’i anlatmaya devam ediyor; “Aslında babasının hapse girmesinden ziyade annesinin yokluğunu kabullenemedi. Onunla birlikte hâlâ annesinin mezarına ziyarete gidemedik. Annesini kaybettiği günden bu yana bir kez bile ağlamadı. Ama bunları aşacak kadar cesur bir çocuk.”

BARİ BABAMLA AÇIK GÖRÜŞTE BULUŞAYIM

Babasına olan özlemi dinmiyor, gün be gün artıyor Hikmet’in. Arife Hanım, Silivri Cezaevi’nin soğukluğunu Hikmet’in çocuk bakışları üzerinden dillendiriyor: “Silivri yollarından öylesine bunaldı ki, yol uzun ve sıkıcı geliyor. Oradaki 3-4 tane kapının önünde beklemek zor geliyor. Çoğu zaman isteksiz gidiyor. Bu isteksizliği, babasından dolayı değil, orada yaşadıklarından dolayı. ‘Bari en azından açık görüşe gideyim, kapalı görüşe gitmeyeyim’ diye söyleniyor. Gidince de ‘ya ne kadar çabuk bitti’ bu görüş diyor..”

BABALAR GÜNÜ SÜRPRİZİ YAPMAK İSTİYOR AMA…

Küçük Hikmet, Babalar Günü’nde babasına bir sürpriz yapmak istiyor. Ama ne yazık ki babasına sürprizi hapishane şartlarında küçük kağıtlara yazacaklarından ve çizeceği resimlerden öteye geçemeyecek yine. Bu, bir çocuğun Babalar Günü düşleriyle hapishane gerçeği arasındaki mesafeyi vuruyor yüzümüze. Arife Hanım.“Babalar Günü’ndeki ziyaret de kapalı görüş olacak. Umut ediyoruz, belki sürpriz yapabilirler diye. Ama farklı bir şey olmayacağını da biliyoruz. Oysa Hikmet ve babası için en güzel Babalar Günü hediyesi, birbirlerinin yanında olmaları olurdu.”diyor.

İNSAN HİÇ BAŞKASINI DÜŞÜNMEZ Mİ?

Yaptığı dualarda Allah’tan “hep az, ama olması zor şeyler” istediğini söylüyor Hikmet. Bir çocuk için “az ama zor” olanın ne olabileceğini düşünüp hüzün kaplıyor evdekileri.

Dedesi Mehmet Eser de zaten Hikmet’in annesine duyduğu derin özlemi verdiği tepkiler üzerinden özetliyor: “Okulunda bir gün bir öğrenciyi annesinin getirip götürdüğünü görüyor. O gün Hikmet’i iyice içine kapanmış haldeyken gören Fadime Teyzesi, “Neye üzülüyorsun Hikmet?” diye soruyor. Hikmet’in cevabı, “Bir kadın geldi bugün okula. Sınıfta ‘aşkım, aşkım’ diye çocuğunu sevdi. İnsan hiç başkasını düşünmez mi? oluyor.”